27 Kasım 2011 Pazar

Molped'iniz var mııı?

Molped'in yeni reklamını izlediniz mi? Issız adada geçen yeni bir tane çekmişler, bayaaa başarılı olmuş bence. Reklamda da eski Survivor birincisi-yeni oyuncu Merve Oflaz oynuyor. Reklamın konusu; işte ıssız adaya düşen kadına kaplan da saldırır, başına hindistan cevizleri de düşer, tropik yağmura da yakalanır ama dert etmez ve oraya alışır, kaplan da pet-kaplanı olur, balığını da tutar yeter ki molpedi yanında varsa vs hiç sorun olmaz gibi gibi bir şeyler.


Reklam hem esprili hem de dikkat çekiyor, televizyondaki diğer reklamların arasından sıyrılıyor. Hedef kitleye de isabet eder diye düşünüyorum. Reklam ajansı Vietnam Reklam Ajansı'ymış (ilk defa duydum), yönetmeni Umut Turagay imiş, prodüksiyonu da Plato Film gerçekleştirmiş ve film Tayland'da çekilmiş.

Bu arada bu reklamı izleyince doğrudan ıssız tropik ada bağlantısıyla Denizbank reklamı aklıma geldi. Mesela o ne kadar gereksizdi, Maldivler'de çekilmesi falan. Olayla da bi bağlantı kuramamıştım. Ama bu reklamda mesaj ulaşıyor bence, o açıdan da başarılı.

Yalnız tek bir eleştirim var bu reklam filmiyle ilgili: kızımız balık avlıyor, ev kuruyor vs. ama o bembeyaz kıyafet ve ceketin tamam kollar paçalar yamuluyor ama son sahnede bile hala tertemiz duruyor. Bi çamura falan bulansaydı, rengi kahverengine dönseydi bari.

26 Kasım 2011 Cumartesi

Radara düşenlerden kısa kısa

Sıla'nın "Boş Yere" şarkısını radyoların deliler gibi çalmasıyla geç de olsa keşfettim. Normalde de Sıla şarkılarını pek sevmem, fazla arabesk gelir bana ama bu şarkısını beğendim. Baya hüzünlü olmuş.
Klip de güzel olmuş, çok güzel görüntüler var, mekan da Santorini olunca. Amaaa şarkının hüznüne aksi bir hava var klipte; Sıla hanımkızımız bronz bronz Santorini tepelerinde, sokaklarında endam ediyor. Tamam, gülüp dans etmiyor ve klip güzel olmuş ama yine de pek uymamış bence. Ama şarkıya kesin kulak verin.


Bu aralar diğer favori şarkım da Murat Boz'dan "Geri Dönüş Olsa". Ipod'umdan sürekli dinleyip, "geri dönüş olsaaa kalp sana geri dönmez miii" diye dolanıyorum, şarkının müziğini baya beğendim ki zaten şarkının müziği ve düzenlemesi Erdem Kınay'dan çıkmış, şaşırmamak lazım. Fakat klibe hiç girmiyorum, çok alakasız ve vasat olmuş.


Dün Sarah Jessica Parker'ın "I Don't Know How She Does It" filmini izledim. Eğer eğlenceli, aklınızı dağıtacağınız bir film izliyorsanız, ideal. En azından saçma salak bir film değil. Fakat doğru düzgün bir konusu da yok, sanki dizi bölümü gibi, böyle tanımlayamadığım bi saçmalığı vardı.
Filmde, Sarah Jessica Parker'ın da olmasıyla tabii böyle bi Sex and the City havası aldım. Tabii evli, çocuklu ve corporate kariyerli versiyonu. Bi de Sex and the City'nin ilk sezonunda böyle yan karakterler, sokaktan geçenler kameraya konuşurdu reality-showdaymış gibi; bu filmde de SJP'nin karakteri hakkında öyle yorum falan yapıyordu filmdeki yan karakterler vs, o açıdan da benzettim. Bir de filmdeki Momo karakterini çok sevdim, nedense böyle Momo gibi biraz çatlak, bazen soğuk tipler filmlerdeki dizilerdeki favori karakterlerim oluyor.


Twilight'ın ciddi bir fan kitlesi var Türkiye'de. Geçen hafta 450.000'e yakın bilet satılmış, baya şaşırttı beni. Yani biliyordum Twilight delisi kitleyi ama bir haftada 500.000'lik rakam yakalatacak bir kitle beklemiyordum. Benim ise ilgimi çekmiyor bu seri. Aslında ilk filmi baya beğenmiştim hatta ilk kitabı da almıştım (gerçi yarısında bayıp bırakmıştım) ve -evet itiraf ediyorum- baya merak edip ikinci filme de gitmiştim. Ama ikinci filmde aşşırı baymıştım, bi ara -şu an hayal meyal hatırlıyorum- yok İtalya'ya mı ne gidiyorlardı Edward'ı kurtarmaya, oralarda ruhumu teslim etmek üzereydim. Baktım bu seri gittikçe saçmalıyor, benim de Twilight merakım sona erdi.


Bu arada "Celal Tan ve Ailesi'nin Aşırı Acıklı Hikayesi"nin bir gişe filmi olmadığının ve pek iş yapmayacağının farkındaydım ama yoğun bir promosyon vardı; başrol oyuncuları kanal kanal, program program gezip, bi sürü gazeteye röportaj verince ben belki ilgi çeker diye düşünmüştüm; fakat ilk hafta sonunda box office'te 8. sırada ve sadece 13.000 küsur kişi izlemiş.

 Film, Altın Koza'dan "En İyi Film" dahil birçok ödülle döndü.

Son olarak da, açılalı baya bir zaman geçmiş olsa da, bu hafta Billionaire Club'a gittim. Ve baya beğendim! İçerisinin tasarımını çok başarılı buldum. Cam merdivenlerle aşağı iniyorsunuz, yüksek tavanı nedeniyle oldukça ferah içerisi -ki bu beğenmemde en büyük etken- locaları, oturma yerleri falan da güzel tasarlanmış ve ışık sistemi de baya iyi. Müzik konusunda bir yorum yapamayacağım çünkü gittiğim akşam özel bir parti vardı ve DJ, mekanın DJ'i değildi, ama normalde de güzeldir diye düşünüyorum. Rotanıza alabilirsiniz.

20 Kasım 2011 Pazar

Kahve Dünyası Londra'da!

Öyle fuardı, tanıtımdı, yarışmaydı gibi bir bahaneyle Londra'da değiller; şube açtılar! Evet, Kahve Dünyası Londra'ya şube açtı!


Kahve Dünyası fanı olmasam da, bu bir Türk markası için oldukça büyük bir başarı. Şimdilik ilk şubeyi açmışlar ve sanırım yakında devamı da gelecekmiş. Yeri Piccadily Circus'taymış ve Londra'yı bilenler de bilir, öyle kıytırık bi bölgesinde, kenar mahallesinde falan değil gayet şehrin merkezinde!

Ben acaba isimlerini "Coffee World" olarak değiştirirler mi diye merak etmiştim çünkü -hala öyle mi bilmiyorum- ama bir ara Türkiye'deki menülerinde de hem "Kahve Dünyası" hem "Coffee World" yazıyordu ama bugün Hürriyet Pazar'da Sibel Arna'nın haberine göre adı tabelada "Kahve Dünyası" olarak yazılıymış. Bir Türk olarak gurur verici bir olay :)

Ayrıca yılbaşına kadar Türk kahvesi ve lokumunu da ücretsiz veriyorlarmış, bu da oldukça iyi bir açılış promosyonu olmuş. Belki İngilizlerle başlayıp Türk kahvesi popüler bir sıcak içecek olur, kim bilir :)

19 Kasım 2011 Cumartesi

Aklıma takılanlar

Yok "yerli J.Lo", "yerli Rihanna", "yerli Ricky Martin" vs. şimdi de "yerli Zac Efron" çıktı. Medyamız birilerini "yerli x" diye tanıtmaktan asla vazgeçemeyecek anlaşılan. Yerli Zac Efron, Best Model'da derece alan Barış Murat Yağcı imiş.


Saba Tümer sizce de gece kuşağına daha çok yakışmıyor muydu? "Saba Tümer'le Bu Gece" programının daha farklı bir havası ve klası yok muydu, hem de sohbet çok daha iyiydi. "Saba Tümer'le Bugün"de aynı etki yok gibi. Hatta programda hafiften Seda Sayan'ın eksikliği kapatılmaya çalışıyormuş gibi bile geliyor.


Tarkan'ın albümü hala en çok satan 10 albüm arasında diye yazmıştım geçen ay ama bugün dikkatimi çekti, Sıla'nın da "Konuşmadığımız Şeyler Var" albümü çıktıktan neredeyse tam bir yıl geçmesine rağmen bugün hala 10. sırada en çok satanlar arasındaydı Hürriyet Cumartesi'deki listede. Bu, özellikle Sıla gibi bu piyasada çok yeni olan bir isim için müthiş bir başarı.


18 Kasım 2011 Cuma

Turkcell'in yeni reklamı başarılı mı?

Aslında başarılı. Hangi reklam olduğunu belirtmem gerekmiyor herhalde?
Günlerdir herkes konuşuyor, herkesin dikkatini çekti. Abartmıyorum twitter'da takip ettiğim herkes illa iyi ya da kötü bir yorumda bulundu bu reklamla ilgili sanki twitter'da bu reklam hakkına yorumda bulunmak zorunluymuşçasına. Böyle bir reklam başarılı olarak adlandırılır elbette ki.

Ama beğendim mi? Hayır. Zaten Turkcell'in bu reklamını insanlar ya çok beğenmiş ya da hiç beğenmemiş. Ben 2. gruptayım çünkü reklam çok duygu sömürüsü geldi. Türk insanını duygulandırmak için gerekli tüm öğeler reklam filminde mevcut. Zaten bu ülkede bir insanların duygularına oynamak, bir de insanları kışkırtmak aşırı kolay.


Fakat reklamı beğenmesem de kampanyayı beğendim çünkü müşteri interaktivitesi açısından başarılı, Turkcell reklam panolarının fotoğrafını çekip yollamak falan. Müşteriyle doğrudan duygusal bağ kurmaca falan. Başarılı.

Bir de yeni logoları daha çağdaş bir görünüme kavuşmuş ama çok sarı geldi, sevemedim henüz.

Türk sineması yeni starını mı buldu?


Ezgi Mola şimdilik çok fazla bilinmeyen bir oyuncu -ya da benim çevremde pek bilen yok- ama bence bilenler  çok seviyor ve de gitgide tanınırlığı artıyor. Benim de en sevdiğim oyunculardan biri ama hiçbir dizisini veya filmini izlemiş de değilim ilginç bir şekilde hahah. Niye öyle mi diyorsunuz?

Zaten dizi olarak Canım Ailem ve Senden Başka var bildiğim, bir de yıllar evvel Türkan Şoray'la oynadığı "Hayatımın Kadınısın" adlı sinema filmi varmış. Hiçbirini izlememiştim açıkçası. Ben Ezgi Mola'yı ilk olarak facebook'ta geçen yıl "Ezgi Mola Videoları" hesabından paylaşmaya başladığı komik videolarla ve de twitter'daki hesabını takipleyerek tanıdım.

Burada konuyu sizin iyiliğiniz için uzatıyorum: Facebook'taki videolarını eğer bilmiyorsanız kesin izlemeniz lazım. Macbook'lardaki photobooth ile yarattığı farklı tiplemeler ile çektiği kısa videolar o kadar komikti ki, resmen müptelası olmuştum geçen kış. Ki kendisi de kendi videolarıyla oldukça eğleniyordu, çok belli oluyordu bu videolarında hem de kendini bu işte oldukça adamıştı. Düşünün yılbaşı akşamı karakterleri için tek tek video çekip koymuştu, hatta bir kez uçakta bile videolar çekmişti hatta ön sırasında oturanlar dönmüş bakmış, videoda kopuyordu falan çok komikti. :)

Şimdi buraya tek tek videoları koyamayacağım ama siz şuradan şöyle bir bakın: Ezgi Mola TV (özellikle ilk başlardaki videolar çok iyi)

Aynı şekilde twitter'da da kendisi cidden o kadar komik ve doğal bir tavır sergiliyor ki; insanın "kanka olmak istediği ünlüler" veya "tanışmak istediği ünlüler" listelerine birinci sıradan falan giriveriyor. Kendine ket vurmadan saçmalayabiliyor mesela Oscar gecesi Angelina Jolie ile birlikteymiş gibi attığı komik ötesi tweetleri öyle her oyuncu rahatlıkla atamaz, bu kadar rahat davranamaz gibi geliyor.

Geçen yıl bol bol boş oturmuştu fark ettiğim kadarıyla, twitter'da sabahlıyordu falan ama artık bu komik hali ve doğallığıyla dikkatleri mi çekti, ya da bu yaz şansı mı açıldı artık yeteneği keşfedildi mi ne olduysa; diziler filmler derken bu sezon tam 4 sinema filmi ve bir dizi ile müthiş bir çıkış yaptı.
Afiş, çok "Hollywoody" olmamış mı?

Kendisi bir de 15 kilo vermiş, maşallah bu ara hangi gazeteyi açsam bir röportajına veya TV'de bir programda rastlıyorum. Bugün Onur Ünlü'nün Altın Koza'dan bol ödüllü "Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi" vizyona girdi, Pazartesi günü de Mert Fırat'la oynadığı yeni dizisi "Bir Ömür Yetmez" Star TV'de başlayacakmış. Valla ben de merakımdan Pazartesi dizilerine bakacağım. :)

Dizide Özkan Uğur ve Lale Mansur da oynuyor.

Bu arada Mert Fırat da Ezgi Mola'nın erkek versiyonu diyebilirim bu konuda. O da bu sıralar oldukça yükselişte. O da bir sürü film ile geliyor, o da gazete ve televizyonlarda sürekli bir yerde çıkıyor. "Yolları açık olsun, hem çok yetenekliler hem de bence gerçekten hak ediyorlar her ikisi de başarıyı.

Siz de Ezgi Mola'yı da Mert Fırat'ı da takibinize alın, bu iki ismi de çok daha sık duyacaksınız artık.

17 Kasım 2011 Perşembe

Binboa Vodka'nın mükemmel reklamı!

Bu sıralar sosyal ağlarda Binboa Vodka'nın reklamı dolanıyor, bilmem henüz karşınıza geldi mi ama size süper bir iyilik yapıp burada paylaşıyorum :)

"Sosyal Bir Gece!" isimli bu reklam, "sosyal ağlardaki hayatı günlük gerçek hayatımıza aktarsak nasıl olur" gibisinden, tam düzgün özetleyemesem de onu gösteriyor. Ya da kendi açıklamalarıyla reklam "offline dünyanın en online hali"

Reklamın fikri çok yaratıcı olmuş, bayıldım! Çok hoşuma gitti. Rafineri Reklam Ajansı'nı kutluyorum bu yaratıcı reklamdan dolayı. Fakaat İstanblue'nun geçen yıl çıkan şu meşhur "Avcılar-Bebek" vs.li reklamına çok benziyor hissi yarattı bende, temel öğe farklı olsa da konunun işleyişi benzemiş sanki.

Neyse, reklamı izleyin bakalım hemmen :)

16 Kasım 2011 Çarşamba

Pucca'nın yeni kitabı + OkuyanUs Yayınevi'nin başarılı videoları!

Belki farkındasınızdır Pucca'nın ikinci kitabı çıktı, hatta bu haftasonu Tüyap'ta imza gününde ilk kez yüzünü hayranlarına gösterecek! Hatta Pazar günkü yazısında da adının Selen olduğunu açıklayarak yavaş yavaş ortalığa kendi kimliğiyle çıkmaya başlıyor anlaşılan.

Bu arada Pucca'nın kitaplarının çıktığı OkuyanUs Yayınevi meğer bir süredir, yayınladığı kitaplar için kısa, 1-2 dakikalık tanıtıcı videolar hazırlayıp onları Youtube'daki hesabından paylaşıyormuş. İlk, Pucca'nın yeni kitabı için yaptıkları tanıtım videosuyla fark ettim bu videoları ve çok başarılı buldum! Çok esprili ve yaratıcı olmuşlar. Hem de bu internet ve sosyal medya devrinde, kitapları sanal ortama taşıyabilmek ve özellikle kitaplardan uzak genel internet kullanıcısına ulaşabilmek için başarılı bir strateji, onları kutluyorum.

Hatta, Pucca'nın ikinci kitabını almayı düşünmediğim halde beni almaya teşvik ettiği için, birinci elden bu videoların başarılı olduğunu düşünüyorum :)

Buyrun Pucca'nın ikinci kitabı "Geri Kalan Her Şey"in tanıtım videosu, bakalım siz ne düşüneceksiniz:

Bath and Body Works Türkiye'de!

Bir marka daha sınırlarımız içine girdi, karşınızda: Bath and Body Works!

İstinyePark şubesi
Kasım ayının başında Park Bravo Grubu ve Shaya ortaklığında 2 mağaza ile Türkiye'ye girivermişler. Mağazalardan ilki İstinye Park'ta, ikincisi de daha önce duyurduğum gibi Bağdat Caddesi'nde Suadiye'de.

Marka, adından da anlaşılacağı gibi sabunlar, duş jelleri, el ve vücut kremleri, vücut losyonları, şampuanlar, conditionerlar, body scrublardan; parfümler, aromaterapik losyonlar, dudak kremleri, parlatıcılardan; mumlara ve hatta çoraplara uzanan bir skalada farklı farklı ürünler sunuyor. Bir nevi "The Body Shop" gibi diyebiliriz. 

Marka hakkında kısa bir bilgi vermek gerekirse de, Ohio merkezli 1990'da kurulmuş bir zincir ve toplamda dünyada 1700'e yakın mağazaları varmış. Ben daha önce bu markayla Avrupa'da hiç karşılaşmamıştım ama zaten mağazaları; ABD, Kanada, Rusya ve birkaç Arap ülkesinde (Bahreyn, Ürdün, Suudi Arabistan, BAE ve Kuveyt) varmış.

İnternet sitesini gözden geçirmek, bu ürünlerle yakından ilgilenmeyen birisini bile bence mini çaplı bir krize sokabilir çünkü her şey çeşit çeşit! Bir sürü farklı kokular, esanslar. Tam çıldırmalık!

Siz de ürünleri uzun uzun internet sitesinden inceleyebilirsiniz ama ben burada özellikle Noel için çıkardıkları ürünleri paylaşmak istiyorum. Çok sevimli duruyorlar!



"candles make a great gift!" :)

çok sevimliler :)

Bu arada internet sitelerinin tasarımına da bayıldım, çok sevimli duruyor ve insanda gidip Bath and Body Works'den alışveriş yapma isteği uyandırıyor. Ki ben cidden gidip şu Noel'li ürünlerinden toplayıp evde Noel ruhunu başlatmayı düşünüyorum. :)

11 Kasım 2011 Cuma

Magazinel durumlar ve yorumlar


Geçen gün Saba Tümer'i izliyordum, daimi kankalar Demet Akalın ve Alişan konuğuydu Saba'nın ve bi ara sohbet Alişan ve Çağla Şikel'in küslüğüne geldi. Meğer bu, BFF ikili küsmüşler, artık görüşmüyor konuşmuyorlarmış.
İşte, Alişan askerden dönünce Çağla Şikel'le birlikte sabah programı yapmak için anlaşmışlar ama onun askerliği uzayınca Çağla Ş., kocası Emre Altuğ ile TRT'de programa başlamış ama Alişan askerden döndükten sonra da devam etmişler de işte öyle olmayacakmış da bir şeyler. Kısaca işsel nedenlerden kara kedi girmiş aralarına. Ee, peki bana ne bu magazinel ayrıntıdan di mi? Ama ben nedense üzüldüm Çağla Şikel ve Alişan'ın küsmelerine. Çünkü bu "piyasada" öyle çok sıkı fıkı, uzun yıllar süren dostluklar hiç görüyor muyuz? Ya da kaçı magazine, basına yansıyor? Pek yok. Ama bana nedense bu ikilinin dostluğu çok gerçek gözüküyordu, umarım barışırlar yeniden.

Bu arada Çağla Şikel ve Emre Altuğ, Aileler Yarışıyor yarışmasının ultra sıkıcı versiyonunu yapıyorlar iki sezondur, TRT reyting alıyor mu bu programdan şaşıyorum, çok yavan sunuyorlar, nerede Demet Akbağ'ın, Beyaz'ın bu yarışmayı sunuşu. Ben televizyoncu olsam Alişan'la Çağla'nın, Alişan askere gitmeden önce Show TV'de birlikte yaptıkları sabah programını bu yarışmaya tercih ederim. Programı izlemiyordum ama televizyon açısından başarılıydı bence, hem de eğlenceli bir TV ikilisiydiler.


Yine Saba Tümer'in programında, Alişan ve Demet Akalın, yeni single'ları "Melekler İmza Topluyor"u da ilk kez söylediler. Valla şarkı Alişan'ın arabesk okuması hariç oldukça güzel, benim hoşuma gitti yani; tam guilty pleasurelarıma uyuyor :D 
Fakat ben Demet Akalın kadar strateji yoksunu bir popstar görmedim. Sanki ne kadar çabuk kendimi tüketebilirim diye uğraşıyormuş gibi duruyor bazen. Ne demek mi istiyorum, bir bakalım:
Bu yılın başında zaten geçen yıl Mayıs'ta çıkardığı albümünü kliplemeye devam ediyordu, hatırlayın Olacak Olacak falan baya büyük patlama yaşamıştı. Sonra Şubat'ta Fettah Can'la single çıkardı, sonra Haziran'da yine yeni bir mini albüm çıkardı, daha yeni üçüncü klibini çekmişken Alişan'la bu single'ı yaptı, Erdem Kınay'ın bu kış çıkacak proje albümünde 2 şarkısı olacakmış, bir de yine Mayıs'ta yeni albümü geliyormuş! Bence hayranları bile yakında bezecek bu kadar yoğun maruz kalmaya. Ya da strateji falan olmadan da yoluna devam edecek. Göreceğiz.


Son olarak da Asuman Krause, Var Mısın Yok Musun'un sunuculuğunu yapmaya başlamış. Kendisini iyice sunuculuğa-yapımcılığa verdi. Aslında her iki albümünden şarkıları da tutmuştu ama anlaşılan bence kendisi pek istekli değilmiş müzik işinde, TV'de tutununca müziğe veda ediverdi.

Biraz magazinel bu kadar ;)

3 Kasım 2011 Perşembe

Victoria's Secret Türkiye'de

Victoria's Secret yakında City'sde açılıyormuuş, haberiniz ola ;)
Herhalde markayı tanıtmama hiç gerek yok :)

La Dolce Vita

Bu fotoğraflar Vogue İspanya'nın Kasım sayısındaki Dolce Vita çekiminden, fotolara bayıldığım için paylaşıyorum.
Manken Natasha Poly imiş; fotoğrafçı Mariano Vivanco, stylist de Sara Fernandez. Kıyafetler de Gucci'nin Sonbahar '11 koleksiyonundanmış. Çekim yeri de Venedik tabii ki :)





Daha çok foto var ama ben sadece en beğendiklerimi paylaştım ;)

2 Kasım 2011 Çarşamba

En iyi sosyal medya kullanım ödülü goes to: Doors grubu


Doors grubu ciddi anlamda sosyal medyayı çok iyi ve efektif kullanıyor. Geçen gün Facebook'ta bir şeye bakarken fark ettim bunu. Tüm restaurant/bar/cafe vs.leri için birer sayfa açmışlar. Anjelique, Kitchenette, Mama, Vogue, Carlotta, Zuma, Wanna, Da Mario, Gina; hepsinin birer Facebook sayfası ve de Twitter hesabı var ve belirli aralıklarla, düzenli bir şekilde paylaşımlar yapılıyor. Yapılan etkinliklerden fotolar, duyuru varsa duyuru, menülerinden yeni bir yemek varsa onu paylaşmışlar vs. ama sürekli bir şekilde tüketicileriyle iletişim içindeler; çok takdir ettim açıkçası bu iyi sosyal medya kullanımını. Ödülümü onlara verdim. :)

1 Kasım 2011 Salı

Paris'e hayran bırakan film: Midnight in Paris


Woody Allen aynısını Vicky Christina Barcelona'da da yapmıştı, filmi izlerken hayran hayran Barselona'nın her bir yanına bakıyordunuz ve film bitiminde Barselona'ya aşık olmuş bir şekilde filmden ayrılıyordunuz.
Ki ben birkaç kez Barselona'ya gitmiş olmama rağmen filmi izledikten sonra resmen başka bir şekilde hayran kalmıştım şehre!

Aynı şey Midnight in Paris'te de başınıza geliyor! Paris alttan alta film boyunca hayran bırakacak şekilde gösteriliyor, diyaloglarla bu hayran kalma olayı da işleniyor. Resmen film boyunca bir yandan Paris güzellemesi yapılıyor!
Film bitti ve ben yine "Paris!" diye kalakaldım. Woody Allen bir şehri nasıl iyi göstereceğini biliyor cidden. Keşke İstanbul'da da geçen bir film çekse!


Film hakkında pek bir şey söylemedim ama film de çok güzel, ben bayıldım. Hikaye ve konu aslında yeni olmayan bir konu ama çok özgün bir şekilde işlenmiş ve filmi merakla izliyorsunuz. Sadece finalini sevemedim filmin çünkü bana çok havada kalmış geldi. Bir de Owen Wilson'ın kitabınının akıbetini merak ettim. :)

Oyunculuk falan zaten süper ama bir özel teşekkür de görüntü yönetmenine gitmeli; filmin renk tonları çok güzeldi. Zaten tamamı da güzel, o yüzden kaçırmadan gidin derim Midnight in Paris'e. ;)

Filmin bir de konuk oyuncusu var hem de: Carla Bruni!