26 Kasım 2011 Cumartesi

Radara düşenlerden kısa kısa

Sıla'nın "Boş Yere" şarkısını radyoların deliler gibi çalmasıyla geç de olsa keşfettim. Normalde de Sıla şarkılarını pek sevmem, fazla arabesk gelir bana ama bu şarkısını beğendim. Baya hüzünlü olmuş.
Klip de güzel olmuş, çok güzel görüntüler var, mekan da Santorini olunca. Amaaa şarkının hüznüne aksi bir hava var klipte; Sıla hanımkızımız bronz bronz Santorini tepelerinde, sokaklarında endam ediyor. Tamam, gülüp dans etmiyor ve klip güzel olmuş ama yine de pek uymamış bence. Ama şarkıya kesin kulak verin.


Bu aralar diğer favori şarkım da Murat Boz'dan "Geri Dönüş Olsa". Ipod'umdan sürekli dinleyip, "geri dönüş olsaaa kalp sana geri dönmez miii" diye dolanıyorum, şarkının müziğini baya beğendim ki zaten şarkının müziği ve düzenlemesi Erdem Kınay'dan çıkmış, şaşırmamak lazım. Fakat klibe hiç girmiyorum, çok alakasız ve vasat olmuş.


Dün Sarah Jessica Parker'ın "I Don't Know How She Does It" filmini izledim. Eğer eğlenceli, aklınızı dağıtacağınız bir film izliyorsanız, ideal. En azından saçma salak bir film değil. Fakat doğru düzgün bir konusu da yok, sanki dizi bölümü gibi, böyle tanımlayamadığım bi saçmalığı vardı.
Filmde, Sarah Jessica Parker'ın da olmasıyla tabii böyle bi Sex and the City havası aldım. Tabii evli, çocuklu ve corporate kariyerli versiyonu. Bi de Sex and the City'nin ilk sezonunda böyle yan karakterler, sokaktan geçenler kameraya konuşurdu reality-showdaymış gibi; bu filmde de SJP'nin karakteri hakkında öyle yorum falan yapıyordu filmdeki yan karakterler vs, o açıdan da benzettim. Bir de filmdeki Momo karakterini çok sevdim, nedense böyle Momo gibi biraz çatlak, bazen soğuk tipler filmlerdeki dizilerdeki favori karakterlerim oluyor.


Twilight'ın ciddi bir fan kitlesi var Türkiye'de. Geçen hafta 450.000'e yakın bilet satılmış, baya şaşırttı beni. Yani biliyordum Twilight delisi kitleyi ama bir haftada 500.000'lik rakam yakalatacak bir kitle beklemiyordum. Benim ise ilgimi çekmiyor bu seri. Aslında ilk filmi baya beğenmiştim hatta ilk kitabı da almıştım (gerçi yarısında bayıp bırakmıştım) ve -evet itiraf ediyorum- baya merak edip ikinci filme de gitmiştim. Ama ikinci filmde aşşırı baymıştım, bi ara -şu an hayal meyal hatırlıyorum- yok İtalya'ya mı ne gidiyorlardı Edward'ı kurtarmaya, oralarda ruhumu teslim etmek üzereydim. Baktım bu seri gittikçe saçmalıyor, benim de Twilight merakım sona erdi.


Bu arada "Celal Tan ve Ailesi'nin Aşırı Acıklı Hikayesi"nin bir gişe filmi olmadığının ve pek iş yapmayacağının farkındaydım ama yoğun bir promosyon vardı; başrol oyuncuları kanal kanal, program program gezip, bi sürü gazeteye röportaj verince ben belki ilgi çeker diye düşünmüştüm; fakat ilk hafta sonunda box office'te 8. sırada ve sadece 13.000 küsur kişi izlemiş.

 Film, Altın Koza'dan "En İyi Film" dahil birçok ödülle döndü.

Son olarak da, açılalı baya bir zaman geçmiş olsa da, bu hafta Billionaire Club'a gittim. Ve baya beğendim! İçerisinin tasarımını çok başarılı buldum. Cam merdivenlerle aşağı iniyorsunuz, yüksek tavanı nedeniyle oldukça ferah içerisi -ki bu beğenmemde en büyük etken- locaları, oturma yerleri falan da güzel tasarlanmış ve ışık sistemi de baya iyi. Müzik konusunda bir yorum yapamayacağım çünkü gittiğim akşam özel bir parti vardı ve DJ, mekanın DJ'i değildi, ama normalde de güzeldir diye düşünüyorum. Rotanıza alabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder