Serkldoryan (Cercle D'Orient) Binası yenilenmek yerine komşusu gibi orijinalliğini ve tarihi özelliğini kaybetmek üzere son günlerini sayıyor. (foto kaynak: mimarizm.com) |
Avrupa ülkelerine, şehirlerine gittiğimizde hep öykünürüz o şehirlere "ne de güzel korumuşlar", "ay her yer tarihi ne hoş", "keşke bizde de şehirler böyle olsa" falan diye. Oysa bizim şehirlerimizin, hele İstanbul'un, Avrupa'daki hiçbir şehirden aşağı kalır yanı yokken hatta zaman zaman fazlaları bile varken; İstanbul'da ve diğer şehirlerimizde bu kültürel zenginliği koruyamamış olmak ve hala daha koruyamamak çok üzücü.
Mesela Paris'e gittiğimizde bir kafeyi gösterirler, derler ki işte Balzac bu kafede otururdu, başka bir şehirde yok Hemingway hep burada takılırdı, yok şurada Simone de Beauvoir, yok burada Mozart.. Bizde ise bir avuç kalmış yer de art arda gidiyor.
Emek Sineması gibi görkemli ve tarihi bir salonun yıkılacak olması ve sonradan bir alışveriş merkezi kompleksi içinde en üst kata taşınacak olması tam bir Zihni Sinir Projesi! Bunu Avrupa'daki bir şehir planlamacıya anlatsak şok içinde dinleyeceğini düşünüyorum.
Olay sadece Emek Sineması da değil; bakın Demirören'in yerindeki bina, bakın Maksim Gazinosu ve Taksim Sahnesi olan tarihi Majik Sineması'nın yerine planlanan 17 katlı otel, bakın bi ara AKM için planlanan projeler, en son Gezi Parkı'nın yerine Topçu Kışlası yerine AVM ve rezidans yapılacak olmasının açıklanması vs vs vs. Bu şehirde durmaksızın süren bir şantiye var ama bu şantiye şehrin yeni yerleşimlerinde yeni projeler yapmak için oluşturulsa da, keşke şehrin tarihi kısımlarını sadece korumakla uğraşsak, turistik açıdan cazip kılmaya çalışsak. Beyoğlu'nun kültürel kimliğini yitirip, şehrin sıradan bir alışveriş bölgesine dönüşmesine tanık olacak olmak üzücü.
Hadi bunları elden çıkarmayı kabullendik diyelim, bari keşke Cercle D'Orient ve Emek Sineması son olsa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder