27 Ağustos 2011 Cumartesi

Ozan Doğulu'dan yaz sonu sürprizi

Ozan Doğulu'nun yeni albümünü kendisi twitter'da ilan ettiğinden beri merakla bekliyordum. İlk albümü 130BPM oldukça iyiydi, ki zaten "Alain Delon" geçen yazın hiti oldu.
Bu albümün de ben hit dolu olacağını tahmin ediyordum ve kesinlikle yanılmamışım. İlk albümden daha da iyi, bomba gibi bir albüm olmuş. Başlıkta da söylediğim gibi, klişe tabir de olsa, tam anlamıyla Ozan Doğulu'dan dinleyicilere yaz sonu sürprizi oldu bu albüm.

Yalın'ın "Daha", Kenan Doğulu'dan "Kalp Kalbe Karşı" ve Ziynet Sali'den "Müptelayım Sana" favorilerim. Şimdiden art arda dinliyorum bunları.

Ayrıca Murat Boz'dan "Yazmışsa Bozmak Olmaz"ı da baya beğendim. Atiye'nin "Aşkistan"ını ise sevemedim ama alıcısı olacaktır bu şarkının da.

Fakat albümün en bombaları olacağını sandığım Ajda Pekkan-Petrol ve Sezen Aksu-Gidiyorum, tam tersine albümün en zayıfları olmuş! Okan Bayülgen'in söylediği Ayı da olmasa olurmuş gibi.

Daha önce Suat Ateşdağlı'nın ve Hüseyin Karadayı'nın da bu tarz proje albümleri oldu, hatta Erdem Kınay da yapacakmış bir tane, ama aralarında en iyisi şimdilik Ozan Doğulu'nun bu albümü olmuş. Süper bir albüm, umarım önümüzdeki yaz da yine böyle bir proje albüm gelir Ozan Doğulu'dan diye umuyorum. :)

21 Ağustos 2011 Pazar

İlgi alanını takip et!

Hunch.com diye bir site buldum, çok ilginç ama daha yolun çok başında, çok yeni bir site.
Kısaca, ilgi alanınızı takip ediyorsunuz gibi ifade edebilirim sanırım. Twitter gibi çeşitli hesaplar takip edebilirsiniz, bir yandan da siz de paylaşımda bulunabiliyorsunuz ama twitter'la alakası yok tabii. Paylaşımları "recommendation" olarak yapıyorsunuz; ne olduğunu, neyle alakalı olduğunu açıklıyorsunuz, etiketler koyuyorsunuz vs. Gelen recommendationları puanlayabiliyorsunuz da ya da beğendiğiniz başka bir öneriyi siz de retweet mantığıyla kendi takipçilerinizle paylaşabiliyorsunuz.


Bu arada "Teach hunch about you" diye bir kısım var sağ tarafta, hakkınızda sorular soruluyor. "Have you voted in American Idol"dan "Can you name the prime ministers/presidents of at least 5 countries"e geniş bir skalada sorular var. Daha sonra bu sorulardan datalar oluşturup, attıkları haftalık "weekly recommendations" mailinde en alt kısımda hoş infografiklerle bu verileri paylaşıyorlar. Şu şekilde:



İlginç şeyler buldum bu siteden şimdiye kadar. İlgi alanlarınıza göre takip edecek hesaplar bulabilirsiniz kolayca.

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Sizi acıktaracak bloglar!

Internette bir şekilde efsane güzel bloglarla karşılaşmayı çok seviyorum!
Bu bloglardan birini bir arkadaşımın paylaşımından gördüm ve sonra oradan oraya bir sürü yemek ama özellikle kahvaltı bloguyla karşı karşıya geldim.

Evet, kahvaltı blogunda blogger kişi her sabah veya birkaç sabahta bir, ne yediyse onu fotoğraflamış. Ama öyle güzel ki fotoğraflar! Bir yandan görselliğe, bir yandan da yemeklere hayran hayran bakıyorsunuz.

İşte Top 3 Yemek Blogum  (işin ilginci ikisi Kuzey Avrupa'dan, sanırım Kuzey Avrupalılar "kahvaltı blogu" alanını domine ediyor :P)

1. 365 Days of Breakfast 



Bu blogda blogun sahidi kadın her sabah ne yiyorsa onu çekiyor ve bence çok çok güzeller var aralarında. Sabah sabah nasıl bunları hazırlayıp üstüne de fotoğraflayacak enerjiyi buluyor bilemiyorum ama bazen çikolata+yumurta gibi garip kombinleri olsa da genel olarak çok başarılı ve fotolar da çok güzel. Kadının sürekli slushie hazırlaması ve böğürtlen yemesi kesin sizin de dikkatinizi çekecek.

Bu arada kendisi iş olarak düğün fotoğrafçılığı yapıyormuş, düğün fotoğrafları da çok güzel onlara da bir bakın. Ayrıca kendi öyküsünü de anlatmış, ilham verici bir öyküsü var, ona da bakın kesin ;)

 2. Tartelette




Bu blog kahvaltı değil de genel olarak yemek blogu, hem de sahibinin yemek kitabı da varmış. Fotoğraflar sadece yemekten oluşmuyor, hem de bu blogda yapım aşamalarını da koymuş kadın. Çok güzel fotoğraflar var yine ve insan bakarken acıkıyor, "ah şu turta olsa da yesem" diye kendi kendine düşünmeye başlıyorum bi süre sonra.

3. My Cooking Diary





Bu blog da yemek blogu. Daha farklı bir tasarımı var ama aynı zamanda blogun içinde gezinmeyi zorlaştırmış.
Birbirinden güzel tatlılar, salatalar, makarnalar vs. vs. yapıp fotoğraflamış. Cidden özendiriyor insanı böyle bir blog da açmaya.

Bonus: Posilek-Mistrzow




Bu blog da bonus olsun dedim :) Diğerlerine göre biraz daha amatör ve simple duruyor ama bu blogda da baya uğraşılmış ve aralarında çok çok güzeller de var. Bu da bir kahvaltı blogu ve bunda da bol bol böğürtlen ve türevlerini görebilmek mümkün. :) Ben şöyle bir çıkarımda bulundum: Eğer bir yemek blogunda böğürtlenvari meyveler yoğunluktaysa, o kişi Kuzey Avrupa'nın şirin bir ülkesindendir.

Bütün bunlara baktıktan sonra acıktığınızı varsayıyorum, o zaman rota ya mutfak ya pastane. Afiyet olsun hehe

19 Ağustos 2011 Cuma

Deniz Gül'den 5 Kişilik Bufet

Piccinini sergisini henüz görmemiş bir arkadaşımla Arter'e gittik tekrardan ve en üst katında yeni bir serginin açıldığını fark ettim. Deniz Gül'den 5 Kişilik Bufet/ 5 Person Bufet.
Kaymaklı tepsi

Katta 5 tane mobilya duruyor: Vitrin, gardırop, "odalaştırılmış" kapı, kasa ve tabut. İzleyiciye içlerini açmak, aralık kapılardan içeri girenlere kendi "iç"leriyle yeni bir "dış" oluşturmak üzere mekanda yanyana dizililermiş. Valla ne yazık ki ben anlayamadım, arkadaşlarım da anlayamadım. Sanırım fazla soyut geldi.

Bu arada katta bir de üzerinde devasa bir tepsi kaymağın bulunduğu bir yuvarlak masa vardı o hangisiydi/neydi/niye vardı çözemedim ama kaymak o yaz günü sıcağından o kadar koku yaymıştı ki, durmak imkansızdı :S

Galata'daki kahveciniz: Cherrybean Coffees

Galata Kulesi'nden Bankalar Caddesi'ne doğru inen yokuşta, Konak Pastanesi'ne gelmeden hemmen sağda, minicik bir kahveci dikkatimizi çekti arkadaşlarımla.

Galata Kulesi'nden inerken hemen sağda

 Cherrybean Coffees adlı bu kahveciye daha önce hiç dikkat etmemiştim. Zaten henüz 2010'da açılmış, yeni sayılabilecek bir yer. Eğer lisede okurken açık olsaydı herhalde okul çıkışları soluğu burada alırdık. :)

İçerisi oldukça küçük; iki tane 4'lü masa, birkaç tane de küçük masa bulunuyor içeride. Zaten kendilerine de "butik kahveci" diyorlar. Yerler eski taş karolarla kaplı, ki büyük olasılıkla binanın orijinalinden kalmalar, içeride güzel, sakin bir müzik, okumak için bol bol dergi, oyun oynamak isteyenlere Scrabble ve Go bulunan, ve de en önemlisi içeride taze kahve kokusu eksik olmayan; huzur verici, sakin, sıcak ve samimi, sevimli bir küçük kahveci Cherrybean Coffees. Arkadaşlarım ve ben resmen huzur bulduk!


Geniş bir kahve menüleri var,  hemen hemen her tür kahveyi bulabilirsiniz. Ve de kahveleri kendileri kavuruyorlarmış. Türk kahvesi için bile Keyf ve Tiryaki olarak orta ve sert içimlik olarak iki seçenek sunmuşlar.
Kendi yapımları çikolataları da oluyormuş ama biz gittiğimizde yoktu çünkü yazın eridiğinden dolayı sanırım bulundurmuyorlarmış. Ama biz de taze ev kekinden yedik ve de muhteşemdi, kahvenin yanında süper gitti. (Canınızı çektirmek gibi olmasın :)) Fiyatlar da gayet uygun bu arada. Ve de birçok yerde "İstanbul'daki en iyi espresso" şeklinde yorumlar okuduğumu da belirteyim. ;)


Bence yolunuz Galata'ya düşerse buraya bir uğrayıp kahve molası verin ve yolunuza öyle devam edin, eğer böyle küçük ve sıcak yerleri seviyorsanız, inanın pişman olmayacaksınız.

16 Ağustos 2011 Salı

Sex and the City televizyona dönüyor! Mu?

IMDb'de okuduğuma göreeee, sıkı durun, Sex and the City 7. Sezon için televizyona geri dönebilirmiş!!

Anlaşılan 3. SATC filmi için olan söylentiler artık yeni TV sezonu yönünde olacak. Vogue'un sitesindeki habere göre Daily Mail'e bir kaynak, "Darren Star (dizinin yaratıcısı) son sözü söyleyecek, ama herkes TV show'un bu franchise'ı yönlendirmek istedikleri yer olduğuna karar verdi." demiş ve durun devamı da var; yapımcılığını da Sarah Jessica Parker yapacakmış. Zaten 2. film hakkındaki kötü yorum ve eleştirilerden sonra yeni bir film yapmak konusunda endişeleniyormuş ama bir TV şovu kesinlikle olmasını istediği bir şeymiş o kaynağın aktardıklarına göre.


Daha önceki söylentilere göre üçüncü film çekilecek ve bu sefer Carrie, Charlotte, Samantha ve Miranda'nın gençlik yıllarının anlatılacağı ve hatta Blake Lively'nin (Gossip Girl'ün Serena'sı) de başrolde olacağı konuşuluyormuş, ama anlaşılan planlar değişikliğe uğrayacak. Bakalım neler olacak?

Bu arada keşke yıllardır Friends için de aynı şeyler söyleniyor ne bir film ne bir reunioncık gördük. Keşke Friends de geri dönse! Çoluk çocuk yeni hayatları da aynı derece eğlendirmeye devam eder bence. :)

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Adalılara Ada Kart

Geçen gün adada Denizbank kartları dağıtan iki kişi beni de darladı ve bana Ada Kart adlı Denizbank'ın Adalılar için çıkardığı özel kartı verdiler.

Kart kişiye özel değil, yani üzerinde isim falan yazmıyor. Bankamatikten karta para yüklüyormuşsun falan öyle bir sistem, yani kredi kartı da değil. Adalar seferli denizotobüsü ve vapurlarda indirimli ulaşım, çeşitli ada lokantaları, kafeleri ve ada plajlarında %20-%30 oranında indirimler ve Adalar Müzesi'nde %50 indirim olanağı sağlıyormuş.


İlginç valla. Yani bir bankanın oldukça kısıtlı müşteriye ulaşacağı Adalar'a özel kart çıkarması, bir de bunu pazarlaması falan ilginç geldi. Yani toplam kaç müşteriye ulaşır ki?
Evet kullanan Adalı, indirimlerden falan memnun olur tabii ama yani nasıl bir pazarlama stratejisi onu anlamadım, ilginç geldi. Niche-marketing (niş pazarlama) bu anlaşılan? 

Bu arada yeri gelmişken, Burgazada'da ilk ATM'nin de Denizbank tarafından bu yaz başı açıldığını söyleyeyim. Denizbank'ın Adalar'a ilgisi büyük yani. (Ada-deniz bağlantısı I guess?)

Caddedeki yenilikler vol.4

Eveeet 4. kez caddedeki yenilikler postuyla karşınızdayım, her zaman dediğim gibi İstanbul'da birkaç ayda bir bi yerler değişmezse olmaaaz :)

  • Suadiye'deki İnkılap Kitabevi kapanmış, ki bu ilk yeri değildi, daha önce şimdiki Benetton'ın oradaydılar; temelli caddeye bye dediler anlaşılan. Yerine de Penti açılmış.
  • Caddebostan'da Cadde üstündeki 2. Starbucks (Plaj Yolu'nda, Mado karşısı) kapanmış; böylece Türkiye'de ilk kez bir Starbucks'ın kapandığını gördüm. Bu arada Caddebostan'da 3 tane Starbucks olması komik değil mi, tarif ederken fark ettim. Zaten baya küçük bi şubeydi.
    Yerine de Gloria Jean's açılacakmış, Cadde'deki 3. şubesi olacak.
  • Caddebostan'a Mado'nun hizasına Namlı Gurme açıldı, Caddelilere yeni kahvaltı yapma yeri doğdu.
    Dilek Cafe
  • Yine Caddebostan'a Dilek Cafe&Restaurant açılıyor, 14. şubesi neymiş ama yok Fatih, Başakşehir'de falanmış şubeleri. Bense bu zinciri İstiklal Caddesi'ndeki şubelerinden tanıyorum. Tam Odakule'nin karşısında bi şubeleri vardı ve okul çıkışlarında çok sık oraya giderdik, lisece baya benimsemiştik. O zamanlar hem yemekleri güzeldi, hem fiyatları uygundu; şimdi nasıl bilemiyorum. 
  • Caddebostan İskele Sokak'ın başındaki Sultanahmet Köftecisi kapanmış, yerine Şampiyon Kokoreç açılıyor.
  • Erenköy'de New Balance'ın yanına Machka açılıyor.
  • Göztepe Parkı'nı geçince solda Samsonite'ın mağazası açılmış.
  • Çatalçeşme'de Le Pain Quotidien açılmış, Bi' buçuk'un yanında.
    • Son olarak da, yine Çatalçeşme'de Big Chef's açılmış! Hem de kocaman bir şube ama anlamadım niye o kadar uzağa açtılar. Neredeyse cadde'nin en başında çünkü.

      Bi sonraki sefere kadar son yenilikler bu kadar :)

      14 Ağustos 2011 Pazar

      Demet Akalın'ın kliplerinde dövmesini göstermesi sendromu

      Evet az önce "Sabıka"yı KlipAnalizlemişken buna da değinmem lazım; Demet Akalın'ın genel olarak kliplerinde sol kolundaki dövmeyi kolunu dirsekten kıraraktan veya bazen de yana açaraktan gösterme huyu var. 2009'dan itibaren tüm kliplerinde illa ki bu var. (bir iki istisna hariç) Herhalde 2009'da yaptırdı o dövmeyi de. Gerçi artık daha fazla dövmesi var ama en göze çarpan ve illa olan bu sol koldaki.

      Kanıtlarla geliyorum:

      Dövmenin debut yaptığı klip: Dans Et (2009)

      Tozpembe (2009)

      Tozpembe promo fotosu

      Tecrübe (2010)


      Çanta (2010)

      Olacak Olacak (2011)

      Aşk (2011)

      Sabıka (2011)



      Gördüğünüz gibi bir gram abartma yok, buyrun kanıtlarım. :) Neredeyse aynı kol açısıyla, aynı sahne her klipte. Anlaşılan Demet Akalın sol kolundaki dövmesini baya bi seviyor, bir-iki kliple iyice trademark'ı haline gelebilir bu dövme ahah. 
      Hatta popüler kültüre de çoktan yansıması var bu durumun. Hani Okan Bayülgen'in programında Nahide karakteri vardı ya Nihal Yalçın'ın canlandırdığı, daha sonra Little Ceasar's Pizza'nın da reklamında o tiplemeye benzer Neli adlı şarkıcıyı oynamıştı. Bakın o Hande Yener/Demet Akalın arası tiplemenin, reklamdaki görünümü nasıl:

      kimi anımsatıyor? :)

      12 Ağustos 2011 Cuma

      Etiler'e bi haller

      Etiler'e Kitchenette açılacağını duyurmuştum zaten daha önce. Yeni haberimse: Etiler'deki meşhur Mc Donald's vardır ya, o kapandı! Yerine gelen iseeee: Midpoint!


      Acaba o Mc Donald's niye kapandı anlamadım, ben baya iş yapıyor sanıyordum. Ama açılacak olan Midpoint'le Etiler'de zincir cafe-restaurantların hepsi arz-ı endam eder oldu. Big Chef's, Kitchenette, Midpoint, Cookshop (Akmerkez Ulus kapısındaki). Bi House Cafe eksik, o da yakında açar mı acaba?

      Bu arada Midpoint-Kitchenette-House Cafe üçlüsü artık bir McDonald's, bir Burger King gibi oldular neredeyse. Her semtte, her in AVM'de birer şube bulmak mümkün.
      Bi tek Kitchenette Nişantaşı'nda yok, nedeni ne acaba? Yoksa açacaklar mı? Bence açsalar olur yani.

      KlipAnaliz: Oynama ve Kemal Doğulu'nun yaratıcılığı

      Yıldız Tilbe, "Oynama" adlı yeni albümünü çıkarmış ve de Kemal Doğulu yönetmenliğinde çıkış şarkısı "Oynama"yı kliplemiş. Bu arada bu Oynama şarkısı, Marcus Miller'in Blast'iymiş, Yıldız Tilbe üzerine Türkçe söz yazmış.

      Şarkı güzel olmuş, farklı olmuş ama klip çok kötü. Yani Kemal Doğulu'nun yaratıcılık sıfır sanırım, anlayamadım. Zaten belli başlı planları var, genelde çoğu klibinde onları kullanıyor. Bu klipte de aynısını yapmış.




      Klibin büyük çoğunluğu bu kırmızı merdivenlerde geçiyor ki bir yaratıcılık yok yani, şarkının hareketine de pek uymamış. Bu arada belli başlı planlar derken 2sini paylaşayım sizlerle.
      Birincisi, şarkıcı şarkısını söylerken üzerine tutulan hare ışık.

      Kemal Doğulu & Hande Yener - Bir Yerde

      Kemal Doğulu & Hande Yener - Bir Yerde

      Hande Yener - Kibir

      Kemal Doğulu - Üzgünüm

      Yıldız Tilbe - Oynama

      Bir de daha az rastladığımız, "şarkıcının sırtını bir yere yaslayarak şarkıyı söylemesi" var:

      Yıldız Tilbe - Oynama

      Hande Yener - Çöp

      Sıla - Oluruna Bırak
      Aslında daha çok örnek olabilir, tabii hepsini hatırlayamıyorum. Özellikle hare ışık olayında benzeyen birkaç tane daha hatırladım ama en birebir benzeyenleri paylaştım.

      Bu kadar eleştiriyorum ama Kemal Doğulu'yu takdir ediyorum nereden başladı nereye geldi, yılmadan şarkı söylemeye, şarkı yapmaya devam ediyor falan ama her ne kadar Türkiye standartlarının üstünde klipler çekse, yönetmenlikte pek yaratıcı değil.

      Yıldız Tilbe'nin Oynama klibiyle yazıyı sonlandırıyoruum.


      10 Ağustos 2011 Çarşamba

      Louis Vuitton marka bal, evet bal!

      Louis Vuitton'un Paris'teki headquarter'ının çatısına 2009 yılında üç tane kovan yerleştirilmiş. Ve o zamandan bu yana toplamda 200.000'e yakın arı ziyaretçileri olmuş bu kovanların ve sonunda LV ilk hasadı bu yıl alabilimiş.

      Ve bunu da "Miel la Belle Jardiniere" (Miel: fr. bal, Belle jardiniere: fr. güzel bahçe gibi bi şey) adı altında paketlemişler. İlk hasattan toplamda 21 kavanoz bal çıkartılabilmiş.
      Paris'in göbeğinde, bir binanın çatısında böyle bir şey yapılması çok ilginç değil mi?

      Paris'in merkezindeki LV binasının çatısındaki 3 adet kovan, arkada Notre Dame falan

      Aslında amaç da buymuş; çalışanları çevresel konularda eğitmek ve bioçeşitliliğin önemine dikkat çekmek.
      Bunun için balın yanı sıra bir de projenin arkasındaki nedeni ve süreci anlatan bir de kitap yapılmış.
      Ama heveslenmeyin, bu ballar satışa sunulmayacakmış. Bu çok özel 21 adet bal kavanozu, Louis Vuitton'un üst düzey yöneticilerine gönderilmiş.

      Valla tadını o kadar merak ettim ki! Acaba nasıldır? Eğer satışa sunulacak kadar çok üretim olsaydı ve satılsaydı, sanırım cidden gidip alırdım. Gerçi, Paris gibi büyük bir şehrin merkezinde üretilmiş balın tadının müthiş olacağını sanmıyorum ama merak uyandırıcı olduğu kesin!



      Kutuların her biri altıgen, böylece bir araya geldiklerinde petek görünümü oluşturuyorlar!

      Kapağı bile şık

       Bu beni düşündürmedi de değil: Acaba İstanbul'da mesela Taksim'de bir çatıya üç tane kovan koysak üretilen bal nasıl olurdu? Zehirlenme olasılığı oldukça yüksek! Tabii Taksim'de kovana gelecek arı bulmak mesele, hadi arı bi şekilde kovanı buldu, onun bal yapmak için çiçek bulması da ayrı mesele olurdu herhalde.

      2 Ağustos 2011 Salı

      Bodrum Bodrum - 2011 gözlemleri

      Alaçatı ve Çeşme fena yükselişte olursa olsun Bodrum hala Bodrumluğunu koruyor, ama yine de bu yaz normale göre biraz daha tenha olduğunu da ne yazık ki belirtmek zorundayım. Öyle eskisi gibi Çarşı'nın içinde yürümekte falan zorlanmıyorsunuz.

      Valla Bodrum aynı Bodrum, pek değişen bir şey yok. Fakat yeni in bir yer var! Hayır Türkbükü'nde değil, Bodrum'un içinde!
      Marina tarafına doğru Barbeast diye bir yer açılmış, muhteşem. Marina'ya doğru giderken hemen sağda kalıyor, Caffe Piu'nun yanında girişi. Böyle arka tarafta, bahçe/avlu gibi bir yerde bulunuyor. Ortamı, ambiyansı, müzikleri, içkileri her şeyi çok hoş. İçerisi çok Akdenizli veya Ege veya Bodrum, siz nasıl adlandırırsanız; ama güzel. Tabii fiyatlar genele göre bir tık daha yüksek; mesela mojito 30 civarı, biralar 15 TL. Haftanın birkaç günü de Bora Uzer çıkıyor. Tatil planlarınızda Bodrum varsa bence Barbeast'i değerlendirin derim ben ;)

      Barbeast

      Barbeast

      Bunun dışında bir de söylemem gerekiyor ki Marina'nın oradaki Cookshop, patlıyor! Sünger Pizza 2 olmuş sanki, tüm masalar tıklım tıklım; hatta önünde kuyruklar oluşuyor!
      Ben şahsen İstanbul'da gidebileceğim bir yere Bodrum'da da gitmeyi tercih etmesem de, bulunduğu tarihi binanın ambiyansı, güzel müzikler ve Cookshop'ın her zamanki güzel yemekleriyle insanların neden tercih ettiğini yadırgamıyorum da.

      Cookshop Bodrum

      Son olarak da Bodrum'da o camiiye inen cadde üzerinde, otogara doğru bir yerlerde sağda şu an adını anımsayamadığım, "X kahvesi" şeklinde bir yer var. Bodrum'da kahve içebilecek manzarası olan, deniz yanında vs. daha iyi onlarca yer varken tercih etmeyebilirsiniz ama sevimli bir yer. Türk kahvesini oldukça şık bir fincanda, yanında suyu, lokumu ve bir minik çanak badem şekeriyle getiriyorlar. Bir şekilde canınız kahve isterse uğrayabilirsiniz. ;)


      Bu arada 3 tane genel gözlemim var Bodrum'da gördüklerimden yola çıkarak, bunları paylaşayım:
      1. Neredeyse tüm kadınların ayağında Birkenstock var. Evet, Türk kadınımız Birkenstock'ları keşfetmiş ve acımasızca sömürmekte.
      2.  Felaket bir iPad trendi var. Geçen yaz plajda 2-3 kişinin elinde görmüştüm iPad ama bu yaz, şöyle söyleyeyim: her 4 Türk aileden en az biri elinde iPad ya bi şeyler okuyor ya oyun oynuyor ya müzik dinliyordu.
      3. Sonuncu da çocuk bakıcılarıyla alakalı. Eskiden Doğu Avrupalı çocuk bakıcıları çok yaygındı ya, şimdi de bu Endonezyalı çocuk bakıcısı olarak değişmiş sanırım. Kaldığımız yerde 3 tane Endonezyalı bakıcı gördüm. Bu da çocuk bakıcıları sektöründe(?) onların daha revaçta olduğunu gösteriyor anlaşılan.
      Yaa, tatildeydim ama her alana dair gözlem kaçmıyor benden. :P